27 Aralık 2011 Salı

Yılbaşı Donunun Mahremiyeti - 2

    Bir önceki yazımı okuyan konunun muhatabı arkadaşım mesaj attı. Sesi kısık söylemesinin dışarıda olmalarıyla alakalı olduğunu söyledi. Ama bu açıklama sana politik anlamda bir kurtulaş sağlamayacak. :D Erkekler en ağza alınmayacak küfürleri belediye otobüslerinde dahi söyleyebiliyor, ancak hoşlandığını "kız"lara nazik gözükmek veya "ayıp olmaması" lüftunun gösterirken sesini kısıyorken bir kadın bu kontrol mekanizmasını her alanda taşıyor demek. Çünkü kamusal alan kadınlar için çok daha sınırlı. Yani çözüm gene queer devrime kalıyor dostum. ;)

Yılbaşı Donunun Mahremiyeti

     Bugün arkadaşlarla Celal Tan ve ailesinin aşırı acıklı hikayesine gittik. Orta şeker bir filmdi, kısa olması zamanımı daha az çaldığı için de olumsuz bir izlenim yaratmakta engel oldu. Asıl konuya geçmeden önceki gevelemelerimin bittiğini hissedince başlayacağım, evet.
    Arkadaşlarla küçükparka doğru yürüyoruz, 4 kadın, 2 erkeğiz. Erkeklerin biri önden yürüyor, diğeri benim. (hohoho) Öyle konuşulurken birden sesler kısıldı, meğersem yeniyıla özel iç çamaşırı ile girme muhabbeti yapılıyormuş. Ama o arkadaşlardan 3'üne out'um ve diğeri de tahmin ediyordur zaten. Anladım ki ben kadın arkadaşlarımla ne kadar yakın olursam olayım bilinçdışlarında ben onlar için hala gender olarak erkeği temsil ediyorum. Bunda yönelimimin pek bir önemi yok. Sonuçta erkeğim ve bir şekilde heteroerkeklere konulan sınır beni de kapsamış oldu. Umrumda olmayan kadın dünyası gizemi, kapılarını kapamıştı. Peki asıl rahatsız olduğum neydi? Belki benim onların gözünde hiçbir zaman cinsiyetimden sıyrılamayacak olmam. Queer devrim olsa da girsek.

23 Aralık 2011 Cuma

Kendi Kendine

       Bir yerlere gitmek için başkalarını ikna etmeye çalışmak ve tek başına bir yerlere gidememek bu motivasyonu gösterememeyi yıllar önce aştım. Ama bugün daha çok gözlemledim ki, ben kendi kendime baya baya eğleniyorum. 1 ile 10 arasında bir doyum derecesi olsa. Ben şuan 6 derecesinde tek başıma eğlenebiliyorum. Bu demek değildir ki arkadaşlarım bu skalayı yükseltmiyor, onlarlayken de 8-9 falan oluyordur. Kendi başıma da 7'ye kadar yükseldiği oluyor. Ama bugün dikkatimi çeken ben sesli olarak gülüyorum ve hatta kendi kendime baya baya konuşuyorum, geyik yapıyorum. (Buradan tekliflerimi reddeden arkadaşlarıma sesleniyorum, artık çok geç!!!)
       Aslında ben çocukken de bu dereceyi doldursam benzer bir şekil ortaya çıkardı. Her zaman kendi kendine  eğlenebilmesini bilen, kendini eğlendirebilen biri olmak önemli yaa. (kendini gıdıklamadan, lütfen.) Tabi bu benim maniyi savunma mekanizması olarak kullanma eğilimimle de alakalı olabilir. Bu konudaki en büyük sınavımı yılbaşında vereceğim sanırım, merakla bekliyorum. Gerçi geçen sene de çeşitli nedenlerle birlikte olduğum gruptan ayrılarak (12'den sonra) yurdun TV odasında tek başıma MTV izleyerek kalorifer peteğinin üstü dahil her yerde dans ederek geçirmiştim. Tamam bu senekinin bu kadar nevrotik olmasını ben de istemiyorum. Ama yeni yıla hangi şarkı ile gireceğim karar verdim: Gülşen- Sözde Ayrılık

14 Aralık 2011 Çarşamba

...

      Sınıfımdan gizli eşcinsel olduğunu düşündüğüm bir eleman, sınıftan başka bir kızla çıkmaya başlamış. Ondan duygusal veya cinsel bir beklentim yoktu ama bu ihtimal galiba benim yalnız hissetmememi sağlıyormuş.

6 Aralık 2011 Salı

Kişiler Gelişim

     Bugün arkadaşla buz patenine gittik. Gerçekten eğlenceli gerçi ve aşama kaydettiğimi görmek beni sevindirdi. 1 saatin sonunda artık tutunmadan kayabiliyordum. Her hafta gitmeye karar verdik ardından.
     Birşeyler öğrenmenin, insanın kendisi çok yönlü bir şekilde geliştirmesinin ne kadar zevkli ve özgüven geliştirici birşey olduğu açık. Peki neden bunlara şimdi vâkıfım. Aslında şimdi vâkıf değilim, 2 yıl önce plates kursuna gittiğimde de aynı mutluluğu, kendimi geliştirme hevesini yaşamıştım, ama sonra finansal nedenlerle son buldu.
    Bi yandan bu konuda geçmişten getirdiğim bir geleneğe de sahip değilim. (Çoğu ailenin çocuğuna kazandırmadığı gibi.) Benim yeni birşeylere heves etmem, tamamen kendi öz gelişimimle alakalı yani. Farz-ı misal, ben orta okuldayken, çok heves etmiştim, babamda bana orta boy bir org almıştı. Ve annem ona o kadar para verilir mi diye, günlerce başımızın etini yemişti. Hatta ben ısrarcı davranınca artık seni sevmeyeceğim bile dedi. (Yazarken komik geldi şimdi. :D ) Geçen arkadaşla bale izlemeye gittik. Abimle konuşurken tavsip etmeme beklentisi içerek bir ses tonuyla 10 liraya baleye gitmiş demiş falan. Bizim evde paradan ancak temel ihtiyaçlar veya bir yola çıkma -o da şehirler arası- ( nasıl bir geçmiş tecrübeleri var bilmiyorum) söz konusu olduğunda acınmaz. Resmen biz parayı değil, para bizi yönetiyor. Hem de ne için? Ev için, araba için, hac için, kurban için.
   Ben böyle olmayacağım. Paraya benim için sadece bir araç olduğunu göstereceğim. (onun canına okuyacağım dostum.) İyi de para kazanacağım, ama onu insanların çoğunun anlayamayacağı, geçici bir heves  olsun ya da olmasın benim için önemli olan şeyler için harcayacağım. (İsveççe kursuna giden dostum, seni de anlıyorum. )
      Uzun zamandır bu kadar içten bir entry yazmadığımı fark ettim. İyi geldi valla. Yok analiz falan bu sefer.
PS: Foto yanıltmasın, öyle manitamla falan gitmedim haa buz patenine de, -ki öyle biri yok :(- . Kadındı kendisi, valla.