12 Eylül 2011 Pazartesi

Bireycilik ve Bencillik

   Sanırım günlük hayatta duymamız en nadir cümlelerden biri: "Ben bireyciyimdir." Kapitalizm bu kadar yosun tutmuşken bu kelimenin kulağı tırmalaması garip. Ve akla gelen ilk şeyin bencillik olması. Bugün bu yazıyla bu önyargıyı çürüteceğim. Bireyci insanlarda  toplumsal kaygı duyarlar, nasıl mı? Hiçbir insan kendi kendine bireyci olamaz. Bunun toplumsal yaşamı, hukuksal boyutu gibi birçok insan hayatını etkileyen değişkeni varken. Bir hak ihlali olduğunda bireyci bir insan bana ne demez. Çünkü başkasının birey olmasına yönelik bir tehdit onun kendisine yönelik bir tehdittir de. Bu konuda düz mantık düşünmek bireycilik değil, aptallık olur. Ve bireyci insanlarda bir toplum içerisinde yaşadıkları için toplumsal konularda kaygı duyarlar çünkü olası değişimler kendisini etkiler. Ben bu konuda bireycilerin çok daha dürüst olduklarını düşünüyorum o ayrı.

10 Eylül 2011 Cumartesi

Postmodern Çıkmazlar

     Bazı insanlara çok sinir oluyorum. Nasıl insanlar mı bunlar? Kendi ideolojilerini desteklemeyenleri göt edeceklerini zannettikleri birşeyler duyuyorlar hali hazırda homojen olan çevresinden. Sonra da büyük bir özgüvenle soruyorlar. Bu konuda yaşadığım son deneyim "laik feministlerle" ilgili bir soruydu. Ki hayatımda böyle bir tanımla karışılaşmadım. Soran kişinin de feminizmle uzaktan yakından alakası yok. Konuyu açmadaki amacının da ortaya bir sentez çıkarmak olmadığı ortaya attığı argümanları zaten kendisinin de düşünmediğinden belli. Nitekim göt etme çabaları ayrı bir problem. Benim düşüncelerimi karşıt olarak görmektense, kendi düşüncelerine nasıl bir katkısı olabilir diye düşünse halbuki bu onu çok daha istikrarlı yapar. Bu konuda ne kadar postmodern düşünsem de, yaşantılarımın beni hayal kırıklığına soktuğu oluyor.

8 Eylül 2011 Perşembe

Yeşilçam ve Sınıf Kini

    Yeşilçam'ın zengin fakir ilişkisini ele alması ile ilgili iki hipotez geliştirdim.
1: İzlediklerimiz doğruydu. Osmanlı döneminde yahudi ve diğer gayri müslimlerin elinde bulunan ticaretle para yüzü göremeyen Türkler kapitalizmin ve milliyetçiliğin oluşturduğu fırsatla parayı buldular. Gani parayı bulunca ne yapalım ne yapalım diye düşünürken "
Hadi fakir dövelim, hayatlarıyla oynayalım, gücümüzü onlar üzerinden gösterelim." demişler.Herkes anadan babadan zengin değil ki aşağılık kompleksi olmasın. Tabi o zamanlar AVM'ler, süper lüks mekanlar da yok.
2: oluşan sınıf farkının bir şekilde altta kalanlar için sindirilmesi gerekiyordu. Bu da zenginleri manevi değerlerden yoksun, yozlaşmış, "kötü" olarak göstererek fakirlerin kendi hayatlarına şükretmelerini sağlayarak gerçekleşti.
İkinci hipotezin çok daha ideolojik bir duruşu var. Bu konudaki en zirve film "Aile Şerefi" kanımca. Araba ile ezmeden, tecavüze yeltenmeye kadar geniş bir fakir eziyeti söz konusu. Orhan gencebay ve Ferdi Tayfur filmleri de cabası.

6 Eylül 2011 Salı

Ramazan Böyle Geçti

    Geçen ramazanda dışarıda yemek yediğim günlerden birinde inadına bulunduğum ilçenin en işlek yerine gittim dönerimi ve ayranımı alarak. Bi yandan sağa sola bakıyorum. bi tık yok. Amacım gerçekten provakasyon, gerçi biber gazımı da evde unutmuşum. Öfke cesareti bendeki. Çok geçmeden ilköğretim öncesi 3 çocuk geçerken bana uzun uzun baktılar. Bende ağzım dolu ne bakıyorsunuz der gibi el + göz işareti yaptım. ( street fighter oynarken iki tuşa basınca farklı bi hareket yapıyor ya el ve gözü de birlikte hareket ettirince "ne iş, hayrola" mesajı oluşuyor.) İşlerinden biri benden daha kalın olan sesiyle " Oruç tutan var birader!" dedi. Göz koordinasyonunu cümlenin sonlarına doğru keserek. Ben de " bana ne bana ne" dedim... Bunu bir yetişkin söyleseydi de aynı cevabı verir miydim, bilmiyorum şimdi düşündüğümde. Çocuk yetişkin ego durumuyla beni uyarınca sanırım bu mesaj benim çocuk egom tarafından kâle alındı.

4 Eylül 2011 Pazar

?????